Sevginin biyoloji altyapısı; Serotonin Hormonu

12.11.2020
4.817
Sevginin biyoloji altyapısı; Serotonin Hormonu

SEVGİNİN BİYOLOJİK ALT YAPISI; SEROTONİN HORMONU

Sevgiyi, anlayışımızın ötesinde güçlerin kontrol ettiği eterik bir şey olarak düşünmeyi seviyoruz. Bu şekilde düşünmek güzel ve büyülü görünmesini sağlıyor. Ancak gerçek şu ki, sevginin biyolojik bir açıklaması var. Sevgi arzular, nöronlar ve hormonların birleşimidir.

Nöronlar, hormonlar ve aşk her zaman el ele gider. Duygular ve hisler hücrelerinizde ortaya çıkar, büyür ve ölür. Hormonlar ve sevgi aynı şeyi iki farklı düzlemde ifade eder. Biri fizyolojik, diğeri zihinseldir. Bu süreçlerin her ikisi de beyinde gerçekleşir.

Serotonin coşkulu ve heyecanlı hissetmenizi sağlar. Vücudunuzda yüksek serotonin seviyelerine sahip olduğunuzda, kendinizi mutlu hissedersiniz. Bu yüzden de hormonlar ve sevgi her zaman el ele gider. Ayrıca hormonlar ve sevgi, bir diğeri olmadan yaşayamamak hissini yaratmak için birleşir.

SEROTONİN NEDİR?

Serotonin, sinir hücreleri arasında sinyaller gönderen bir nörotransmittir. Neşeli, canlı, zinde hissettirir. Beyinde ve bağırsaklarda üretilir. Bunun yanı sıra az bir miktar kan trombositlerinde(kan pulcukları kan pıhtısı oluşumunda görev alan hücreler) ve merkezi sinir sisteminde de bulunur. Ayrıca serotonin birden çok fiziksel ve psikolojik işlev üzerinde etkili olan bir hormondur.

Vücudumuzun genel sağlığında özel bir yeri bulunan bu hormon, ruh halimizin yanı sıra sosyal davranışlarımız üzerinde de etkilidir. İştahımız, uykumuz, hafızamız, cinsel arzumuz; bu hormondan direk olarak etkilenir. Ayrıca beynimizde dengeli miktarda serotoninin salgılanması, dış dünya ile daha sıkı bağlar kurmamıza da yardımcı olur.

Serotonin Seviyemizin Düşük Olduğunu Gösteren Durumlar

Yoğun iş temposu, öğrencilik hayatındaki sınav, ödev gibi olan sorumlulukların artması, özellikle son zamanda ve hala etkilerini yaşadığımız ‘’Koronavirüs’’ sürecinde de kendimizi zaman zaman yorgun ve isteksiz hissetmemiz çok normal. Fakat bu yorgunluk ve isteksizlik hali kronikleştiyse, canınız sürekli tatlı ve hamur işi çekiyor ise serotonin(mutluluk hormonu) eksikliğini yaşıyor olma olasılığımız oldukça yüksektir.

Serotonin hormonu, doğal bir duygu durum dengeleyicisi olarak da bilinir ve motor davranışlarımızdan duygusal dengemize, yeme alışkanlıklarımızdan, sindirim sistemimize ve uyku düzenimize kadar birçok şekilde etkisini gösterir. Serotonin hormonunun vücudumuzda sağlıklı bir seviyede salgılanması depresyonun azalmasına, anksiyete bozukluğu şikâyetlerinin önlenmesine, yaraların iyileşmesine ve sindirim sisteminin çok daha verimli çalışmasına destek olur.

Kendimizi sürekli sinirli hissediyor ve ani duygu değişiklikleri yaşıyorsak;

Serotonin eksikliğinde en sık karşılaşılan belirtilerden biri de dürtüsel davranışlar ve saldırganlık halidir. Serotonin seviyemiz düşük olduğunda çevremize karşı daha agresif tavırlar sergilememize sebep olmaktadır. Ayrıca bu durum bireyin günlük yaşantısında da bir takım olumsuzluklara sebebiyet verir. Serotonin eksikliğinde; anksiyete problemlerine, takıntılı düşünce süreçlerine, öfke patlamalarına, sürekli sinirli, stresli ve panil bir ruh durumlarının belirtilerini yaşarız.

Serotonin eksikliği sonucunda oluşan depresyon belirtileri;

Bu durumda ise genelde çevremizde kara bulutların dolaştığını düşünürüz. Birey kendisini ümitsiz, çaresiz, kendini başarısız görme, yalnızlık gibi kendimizi daha birçok duygu durumları içerisinde bulmamıza sebep olur.

Serotonin seviyesinin eksikliğinde uykuya dalmakta güçlük çekme;

Sağlıklı bir uyku için serotonin hayati önem taşımaktadır. Serotonin seviyemizin düşük olmasından kaynaklı; uykuya dalmakta güçlük, geceleri aniden uyanma, zihnimizde dönüp duran kaygılı düşünceler nedeniyle uyuyamama gibi sorunlar yaşanır.

Serotonin seviyesinin düşmesiyle beraber gelen yemek yeme krizleri;

Serotonin seviyesinin düşmesi sonucu vücudumuzda, serotonin seviyesini arttırabilmek için bizi yemek yeme ihtiyacına yöneltir. Serotonin düşüklüğü sebebiyle yöneldiğimiz yemekler ise; abur cuburlar, fast food(hamburger, pizza vb.), çikolata ve şekerlemeler gibi olan sağlıksız yiyeceklerdir.

Serotonin eksikliği ile yaşadığımız tüm bu olumsuz sonuçları ise bazı yollarla arttırabiliriz. Serotonin seviyemizi arttırmak için;

  • Nefes egzersizleri yaparak sakinleşebiliriz
  • Düzenli spor yapmak
  • Rafine ürünleri tüketmekten kaçınmak
  • Aşırı alkol almaktan uzak durmak
  • Enerji içeceklerinden uzak durmak
  • Kafeinden ve gerek olmadıkça ilaçlardan uzak durmak
  • Gün ışığından yararlanmak
  • Düzenli uyumak

Genel olarak günlük yaşam rutinimizi yoluna koyduğumuzda serotonin eksikliğinin belirtilerini bu kadar ağır yaşamayı da önlemiş oluruz. Tabiki de zaman zaman yaşadığımız iş, okul ve içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde serotonin eksikliği yaşayarak bu belirtiler baş gösterir. Bunu atlatabilmek için de bu yukarıda bahsettiğim basit yöntemlerle veya kendi yaşam rutininize göre belirlemiş olduğunuz alternatiflerle hem serotonin eksikliğimizi arttırabiliriz hem de daha zinde ve mutlu olabiliriz.

ETİKETLER:
YAZAR BİLGİSİ
04.10.1999 yılında Avustralya’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimlerim Edirne’de idi. Lisansım ise Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü, 3.sınıf öğrenciyim.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.