Hoşgörü

Hoşgörü

Hoşgörü

Son zamanlarda fark edebiliriz ki toplum olarak halk tabirinde kimsenin kimseye tahammül edemediği bir noktada olduğumuzu gözlemleyebiliriz. Ülke sınırları içerisinde toplumumuzun bayağı bir kesimi sınırda kişilik bozukluğuna yakın davranışlar gösteriyorlar. Bunun nedeni çok şey olabilir ama en önemli ve atlanmaması gereken etkenler, insanların birbirine karşı tahammülsüz davranışları, empatisizlik (veya yanlış empati-empati yaptığını düşünmek ama gerçekten empati kuramamak) ve hoşgörüyü yavaş yavaş kaybetmek olduğunu düşünüyorum.

Hoşgörü kelime anlamıyla, ‘kendine aykırı gelse de anlayışla karşılayarak olabildiğince hoş görme durumudur.’ Bu cümleden sonra düşünmenizi istiyorum. Son zamanlarda neyi veya neleri hoşgördünüz? Burada iki ayrım yapılmalı çünkü hoşgörüsüz ve tahammülsüz düşünceler ve davranışlar ne kadar sağlıksızsa; çok ve her şeye hoşgörülü olmak da bir o kadar sağlıksızdır aslında. Daha derine inecek olursak, hoşgörünün temelinde bir çok şey olacağı gibi empatinin de var olduğunu ve önemli bir detay olduğunu kabul etmeliyiz. Peki empati nedir ve gerçekten kurmayı becerebiliyor muyuz?

Psikiyatrist Hakan Türkçapar’a göre empati, diğerinin ‘’bizim gibi hissedip düşüneceğini varsaymak değil; ‘’diğerinin’’, ne düşünüp hissedeceğini anlama becerisidir. Bu cümleye göre üzgünüm ama bazı davranış kalıplarına bakacak olursak empatiyi doğru uygulayamadığımız ortaya çıkıyor. Bir örnek verelim x bir olay var ve bu durumdan mutsuzsunuz. Eğer başka bir insana bunu yansıtırsanız onun da bu durumdan mutsuz olacağını düşünüyorsunuz ve siz ‘onu kendi yerime koyuyorum, onun bundan mutlu olacağını düşünmüyorum.’ derken bile aslında hala kendi duygu, düşünce ve davranışınızla bu karara varıyorsunuz. Çünkü siz hala kendi karakterinizden çıkamayarak bu kanıya varıyorsunuz. Fakat şunu atlıyoruz, diğerinin karakteri ve düşünceleri sizinle aynı olması sadece ihtimal dahilindedir ve aynı olaya veya davranışa sizden çok farklı tepki verebilir. Evet üzülebilir ama aynı zamanda istişare yaparak çözüm yolu bulabilir. Problem çözülmese bile en azından paylaşım söz konusu olacağı için iki tarafta bir rahatlama yaşayacaktır. O yüzden insanın doğru bir karara varabilmesi için doğru empati kurması gereklidir. Eğer empati kurma aşamasında kendi karakterinizden çıkamayıp, karşının düşüncesini varsayıyorsanız bilişsel bir hataya düşmüş olabilirsiniz ve bu durum sizin yanlış kararlar vermenize neden olacaktır. Danışanımdan onun izniyle aldığım başka bir örnekten söz edeceğim.

*Arkadaşınız bir duruma öfkeleniyor ve siz onun neden bu duruma öfkelendiğini anlayamıyorsunuz. Öncelikle durup düşünelim,

1) Onu öfkelendiren bir durum var ve eğer siz kendinizi onun yerine koyarsanız buna öfkelenir miydiniz?-‘Hayır.’

2)Peki, siz aynı arkadaşınız da olduğu gibi bu konuda hassas bir yapıya sahipseniz ve onun için önemli olduğunu düşündüğünüz bir konunun bu duruma gelmesine üzülür ve buna öfkelenir miydiniz?-‘Galiba evet. Çünkü arkadaşım duygularını hemen paylaşamayan biri, kolayca kendini ifade edemez. Öfkenin ikincil bir duygu olduğunu ve ilk duygunun üzüntü, değersizlik, kırgınlık olduğunu söylemiştiniz. İşte, onun duygusuna inerek ne kadar kırıldığını, onun bu konuda hassas olduğunu bir kez daha anlayarak ona saygı duymaya başladım. Yani empati kurdum ve onu hoşgörüyle karşıladım ve biliyor musunuz artık çok öfkelenmiyor bile. Çünkü anlaşıldığını hissetti galiba. Dolayısıyla benim de tahammül seviyem artık bu şekilde düşünmeye başlayarak biraz daha arttı.’

Analiz edelim, ilk seçenekte kişi kendi karakterine göre cevaplarken, ikinci seçenekte ise sanki arkadaşının karakteri kendi karakteriymiş gibi davranıp ona göre tepki veriyor ve anlayışla karşılamaya başlıyor. İşte şimdi kendimize soru sorma zamanı; onun hakkında ve düşüncelerinde bir kanıya varırken, gerçekten sadece onun davranışını etiketleyerek ya da karakterini, duygusunu ve düşüncesini ortaya koyarak mı buna karar verdim, yoksa kendi karakterimin sonucunda mı bu kararı aldım? Empati kurduğumu zannederken varsayımlar ürettim ve aslında yanlış kararlar aldım mı? Karşıda ki bireye danışmadan, düşüncelerini öğrenmeden onun farklı bakış açısına saygı duyduğumu düşünürken, aynı zamanda duygularını atlamam ne kadar doğru? Bu bana yapılsa haksızlık olduğunu düşünür müydüm?

Toplum olarak kabul edilmiş, hep kulağımızda dolanan genellemelerin de bu hoşgörü olayında etkili ve bazı insanlara göre hatalı bir bilişsel kanı olduğunu söyleyebilirim. ‘Erkekler aynıdır, avukatlar yalancıdır, kayınvalide ve gelinler hiçbir zaman anlaşamazlar’ gibi genelleme ve kalıp yargılardan kurtulup, insanın biricikliğine inilirse daha sağlıklı bir iletişim kurulabilir. Eğer birini çok iyi tanıyorsanız tek bir hatasında onu genellemeden yaklaşmanız önemlidir. ‘Bu hatayı yaptı fakat onu tanıyorum, şu sıralar kafası yoğun olabilir, iyi mi bir soralım’ gibi alternatif iletişim yollarına başvurmamız hepimizin birbirimizi anlayışla karşılamamız için güzel bir neden olacaktır. Çünkü hepimiz hata yapabiliriz. Mükemmellik insana zıt bir kelimedir. Tek bir hatanızda yargılanmak istemiyorsanız, (bu durumu yaşadığınızı ve ne hissettiğinizi biraz da olsa düşünmenizi istiyorum) tek bir hatada yargılamamaya ve etiketlememeye özen göstermek daha doğru olacaktır.

Bir olaya duygusal mı mantıksal mı yaklaşıyoruz bu da önemli bir etkendir. Aslında mantıksal yaklaştığımızı düşünürken duygusal zekamızı kullanarak kararlar veriyorsak?

Duygu, sadece sevgi, aşk, mutluluk, değildir. Üzüntü, öfke, korku ve kaygıdır da aynı zamanda. Bir karara varırken korku ve kaygımızı ön planda tutarak düşüncelerimizi şekillendiriyorsak duygusal bir zekada olduğumuz çok barizdir. 10 yaşında bir çocuk danışanım en yakın arkadaşıyla tartışmış ve arkadaşı ‘seni üzüyorum ve sen benimle oynamazsan daha çok mutlu olursun’ demiş. Danışanım, ’ama mantıklı düşünelim, sen en sevdiğin oyuncağından uzaklaşınca mutlu olur musun? İnsan sevdiği şeyden veya kişiden ayrı kalarak nasıl mutlu olur ki? İkimizde hassas noktalarımıza anlayış göstermeliyiz.’ Diye cevap vermiş. Duygusal zekayı kullanarak kaçma davranışı sergilemektense, mantıksal zekayı kullanıp bir arada olma çabasıyla savaşmayı 10 yaşında ki danışanımdan bir kere daha görmüş oldum. O yüzden ‘ben mantıklı davranıyorum’ derken kendi davranışlarınızı analiz etmekte fayda var. Bu karara varırken acaba karşıda ki bireyden daha çok duygusal zekamı yani üzüntümü kaygımı korkumu kullanıp ona göre davranıp bu karara vardıysam? Roller her an değişebilir, aslında olay gördüğünüzden çok farklı olabilir. Kendinizden ve davranışınızdan emin olmak güzeldir evet ama iletişim kopukluğu içerisindeyseniz, nedenini çözemediğiniz kısır döngü içerisindeyseniz tek düşünceden kurtulup bakış açınızı değiştirmenizin, faydası olacaktır. Her konuda güven önemlidir. Ama insan ilişkilerinde en önemli güven, kendi düşüncelerinize ne kadar güveniyorsanız yeri geldiğinde karakterine güvendiğiniz insanın aynı zamanda düşünce ve bakış açısına da güven duymaktır.

Empati, hoşgörülü olmanın en önemli adımıdır demiştik. Bir davranışı gördüğünüzde size yanlış gelse de bunun detayına inmek, sorgulamak, nedenini ve onu anlamaya çalışmak insani ve iyi niyetli bir davranış olduğunu düşünmekteyim. Öfkeli birini gördüğünüzde onu asabi olarak etiketlemektense onu bu duruma neyin ve nasıl getirdiğini, birileri tarafından kışkırtıldığını, haddini ve saygısını aşan insanların arasında olup olmadığını, yani yargılamadan onun duygusuna ve yaşadıklarına bakmayı öneririm. Genellemelerden kurtulmanız ve karşıda ki insanı gerçekten duygusuyla görmeniz, korku ve kaygısından dolayı kaçma davranışları içerisinde olan birini etiketlemekten ziyade anlamanız, tahammül seviyenizi bir tık daha olsa arttıracaktır. Çünkü birbirinizi artık anlıyor olma durumuna geçeceksinizdir. Doğru, kararlı bir insan olmayı mı hedefliyorsunuz? O zaman kendinizi sorgulamanızı tavsiye ederim, kaçmaktan ziyade zoru seçip mantıksal düşüncelere başvurmanızı ve bilişsel olumsuz yanlış düşüncelerinizi değiştirmenizi öneririm. Etiketlemek kolaydır. Etrafımızda ki insanların birbirlerini etiketlemelerine şahit olurken bırakın biz zoru seçip insanca davranıp şu soruları soralım; neyin var, iyi misin? Seni anlayabilir miyim? En baştan başlayarak sakince, olumsuz duygu ve davranışlara kapılmadan mantık çerçevesi içerisinde iyi niyetimi de kullanmayı tercih ederek anlayabilir, anlaşılabilir miyim?

*İnsan ancak yüreği ile baktığı zaman gerçeği görebilir.- The Little Prince

Sevgiler.

ETİKETLER:
YAZAR BİLGİSİ
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden 2018 yılında mezun oldum.  Objektif çocuk değerlendirme testleri eğitimi, Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu eğitimleri aldım. Oyun, BDT, Aile Danışmanlığı alanında seanslar vermekteyim. Yılmazlık, kaygı kontrolü, farkındalık  gibi konularında yazılar yazıyorum. Aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansıma devam etmekteyim. Umarım yazılarım size biraz da olsa katkı sağlar, iyi okumalar :)
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.