NAİM: İsmini yitirenlerin sesi, gölgede kalanların güneşi…
Naim…
Memleketin en karanlık zamanlarına güneş gibi doğan,
Umuda ve başarıya hasret yüreklere merhem olan,
Ayağı yere ermese de başı arşa değen bir adam…
Bir kere gördüğü bir hareketi kusursuz bir şekilde yaparak annesinin onu “halterci” olsun diye dünyaya getirdiğini fark eden antrenörünün peşisıra giderek oyun yaşının ortasında sporun disipliniyle tanışan,
Küçücük yaşta ailesinin atlasta dahi bulamadığı ülkelere müsabakaya giden,
Ana kucağından çok erken yaşta ayrılıp, antrenman ortasında uyuyakalan,
Mümkün olmayanı mümkün kılan, kendi rekorunu dakikalar içinde yeniden kıran,
Ailesine ve halkına yapılan zulme ses çıkarmak istedikçe sesi kısılan ve en çaresiz kaldığını düşündüğü anda memleketine kavuşan,
Her madalyasının, her rekorunun ardından halkının yaşadıklarını dünyanın dört bir yanına duyurmayı kendisine şiar edinen,
Gölgede durdukça gölgesinin olmayacağını fark eden ve güneş olup gölgesine halkını toplamayı başarabilen,
Dertlerinin yerine önce saçlarını, sonra da dünyayı kaldıran Naim Süleymanoğlu…
İnsanoğlunun kendi yaşam koşturmacasından 141 dakikasını ayırıp gözünün önünde bir ekran bulunmasına, aklının içinde ise izledikleriyle alakası olmayan fikirlerin dolaşmasına günümüz dünyasında “sinema filmi izledim” denmektedir. “Naim” de tam bu noktadan izleyicinin can damarını yakalar ve aklın içindeki fikirlerin koşturmacasına 2 saat 21 dakikalık bir ara verilmesini sağlar.
Geçtiğimiz günlerde seyirciyle buluşan yaşam öyküsü sayesinde arama motorlarında en çok aranan kişilerden biri haline gelen Naim Süleymanoğlu sayesinde yakın tarihte yaşanan, ancak yok sayılan, tozlu rafların en arkasına saklanan acılara bir kez daha şahit olduk…
İsmi değişmesin diye ölmeyi göze alanların öldükten sonra mezar taşlarındaki isimlerinin değiştirilmesi, farklı sebeplerle kişilerin yaşlarının büyütüldüğü gerçeğinin bir kez daha anımsatılması, çocukların bir anda değiştirilen isimlerini hayatta kalabilmek için saatlerce ezber etmek zorunda kalmaları, öfkeyle sıkışan yüreklerin ekran karşısında Naim’in gücüyle birkaç dakikalığına da olsa rahatlamaları, Naim’in efeler filosuyla memleket bildiği topraklara kavuşması ve halkı için yapabileceği her şeyi sağlığını hiçe sayarak yapması… Bu sahneler, Barış Pirhasan’ın kaleminden ve Özer Feyizoğlu’nun gözünden beyaz perdeye yansıyarak ölümsüz kılınan, Naim’in hayat yolculuğuna eşlik eden yakın dönem öykülerinin ana başlıkları…
Yaşamın hızlı akışına kısa bir mola vermek ve kendiniz için bir şey yapmak için Naim’i izleyin… Herkesin bir gücü olduğunu, çekilen acıların insanı nasıl güçlü kıldığını ve umudun yaşamdaki anlam arayışı sürecinde ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha fark edin…