Bunda Kimsenin Hatası Yok!
 
			Bir şeyler ters gittiğinde, insanlar genellikle aynı soruyu kendisine sorar:
“Acaba benim hatam var mı?”
Çocuğu kötü bir yarış geçirdiğinde, arabasının lastiğine vida girdiğinde ya da biri beklenmedik bir şekilde davrandığında, kişinin zihninde hemen bir iç sorgulama başlar. “Neyi eksik yaptım, neyi göremedim, nerede hata yaptım?” diye düşünür.
Oysa çoğu zaman kişi hiçbir şeyi yanlış yapmamıştır. Hayat, çoğunlukla kontrol edilemeyen küçük rastlantıların birleşimidir. Fakat insan zihni, özellikle de sorumluluk duygusu güçlü olanların zihni, bu gerçeği kabul etmekte zorlanır ve sürekli olanda bitende neden arar.
İnsanın beyni, doğası gereği, nedensellik arayan bir sistemdir.
Bir olay yaşandığında, özellikle olumsuz bir şey olduğunda, beyin otomatik olarak “neden” sorusuna cevap arar. Bu sürecin arkasında singulat korteks ve prefrontal korteks gibi bölgeler bulunur. Bu bölgeler, hata tespitinden öz değerlendirmeye kadar birçok bilişsel süreçte aktif rol oynar. Evrimsel olarak bu mekanizma hayatta kalmak için gereklidir. Çünkü bir hata yapıldığında nedenini bulup düzeltmek, atalarımız için yaşamla ölüm arasındaki tarafı seçmekle eş değerdir.
Modern hayatta ise bu biyolojik refleks, çoğu zaman gereksiz suçluluk olarak kendini gösterir. Psikolojide bu eğilim “kişiselleştirme yanlılığı (personalization bias)” olarak tanımlanır. İnsan, kontrolü dışındaki olayların sorumluluğunu da kendi üzerine alma eğilimindedir. Bu durum özellikle ebeveynlerde, öğretmenlerde ve koçlarda sık görülür. Çünkü onlar, doğaları gereği “iyileştirme, yönlendirme ve koruma” rolünü taşırlar.
Eğer bir şey yolunda gitmezse, iç ses hemen devreye girer: “Demek ki bir şeyleri yeterince iyi yapamadın, bu tabi ki senin suçun!”
Oysa bazen bir şeyler sadece olur.
Çocuk kötü bir yarış geçirmiştir çünkü o gün yorgundur, çünkü rüzgâr yön değiştirmiştir, çünkü yarış yönetimi etik olmamıştır.
Arabaya vida girmiştir çünkü yolda bir inşaat vardır.
Bir dost beklenmedik bir tepki vermiştir çünkü kendi iç dünyasında başka fırtınalarla uğraşmaktadır.
Bu olayların hiçbiri kişinin doğrudan kontrolünde değildir.
Beynin “kontrol yanılsaması” (illusion of control) dediğimiz bir başka bilişsel eğilim de devrededir. İnsan, dünyayı anlamlı ve düzenli görmek ister. Bu yüzden, tesadüfleri bile kendi eylemleriyle ilişkilendirme eğilimindedir. Bu eğilim, güven hissini korumaya çalışırken aslında içsel bir yük yaratır: “Her şey benden kaynaklanıyor” inancı.
Oysa bazen hiçbir şey hiç kimseden kaynaklanmaz.
Bazen sadece olur.
İnsanın kendine karşı şefkatli olmayı öğrenmesi, bu farkındalıkla başlar.
Bir anne, bir öğretmen, bir koç ya da yalnızca elinden gelenin en iyisini yapan bir insan olarak, kontrolün sınırlarını fark etmek büyük bir iç özgürlük getirir.
Çünkü kabul etmek, pes etmek değildir.
Kabul etmek, “her şeyi kontrol edemem ama elimden geleni yaparım” diyebilmektir.
Belki o gün rüzgâr gerçekten ters esmiştir.
Belki çocuğu sadece kötü bir gün geçirmiştir.
Belki evrenin planında, yaşanan o küçük aksilik, bir sonraki adım için bir hazırlıktır.
Ve kişi, yavaş yavaş şunu öğrenir:
Her olumsuzluk bir başarısızlık değildir.
Her aksilik bir hata değildir.
Ve en önemlisi — her şey bir kişinin suçu değildir.
Çünkü hayat, mükemmel kontrolün değil, eksikliklerin, rastlantıların ve yeniden denemelerin toplamıdır. En büyük güç, her şeyi düzeltmekte değil, her şeyin düzeltilemeyeceğini kabul edebilmekte yatar. Ve hayat, her zaman bizim kontrolümüzde olmayan küçük tesadüflerin büyük hikâyesidir. Suçlamak yerine kabul etmeyi öğrendiğimizde, içimizdeki yük de hafifler…
 
				 
				 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			 
			