Bir ömür nasıl yaşanır? – İlber Ortaylı

Bir ömür nasıl yaşanır? – İlber Ortaylı

2019’un en popüler kitaplarından biriydi “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?”.

İlber Ortaylı ülkemizde o kadar sevilen ve saygı duyulan bir isim ki hayat tecrübelerini paylaştığı bir kitabı basıma sunduğunda hepimiz çok heyecanlandık. Bu bilgelikten faydalanmak istedik ve koştuk kitapçılara. Fakat ben farklı bir yol deneyip Storytel uygulamasından dinledim kitabı o dönem. Elimde kitap olmadığı için bazı noktaları not alıyordum kendime. Şimdi burada sizinle bu notları paylaşmak istiyorum henüz okumamış ama kitap hakkında fikir edinmek isteyenler için. Kitap 288 sayfadan oluşuyor, önsöz ve sunuş dışında  tamamı aslında  Yenal Bilgici’nin yönlendirdiği bir röportaj. Sorular çok çeşitli: insan kendini nasıl yetiştirmeli, kimlerle arkadaş olmalı, nasıl meslek seçmeli, nasıl eğitim almalı, hangi kitapları okumalı, hangi meydanları, müzeleri gezmeli… Bundan sonraki kısımda kitaptan çok özet bilgiler umarım faydalı olur.

“İnsan  hayatı evrelere ayrılıyor. 12-25 yaş arası, 25-40 yaş arası, 40-50 yaş arası, 50 ve sonrası. Ama bu evreler gençlik yaşlılık gibi dönemler değil, bu aralıklar insanın kendini yetiştirmesi, olgunlaşması, eser vermesiyle ilgili. 12-25 yaş arasında insan öğrenmesi gereken birçok şeyi öğrenmiş olmalı. Bir yabancı dil öğrenmenin bu aralıkta daha kolay. 25-40 yaş arasında artık yerini sağlamlaştırmalıdır. 40-50 arasında verimli eserler ortaya koymalıdır. 50’den sonra yeni eser ortaya koymak zordur, sürekli kendini tekrar eder durursun. Bunun yalnızca sınırlı sayıda istisnası vardır.”

“Bir insanın kendine entelektüel diyebilmesi için an az iki dil bilmesi gerek. (İlber Hoca dil öğrenme konusu üzerinde çok duruyor ve kitabın farklı bölümlerinde bunun öneminden sürekli bahsediyor.) kendi alanı dışında farklı alanlara merak duyması, araştırma yapması gerekir. Diğer insanların yaşayışları üzerine duyarlı olması gerekir.”

“Köy enstitülerinin ve köy okullarının kapatılması ile eğitimde çok büyük bir geriye dönüş oldu. O dönemde yetişen öğretmenler her açıdan donanımlılardı ve yabancı dil biliyorlardı. Şu anki eğitim fakülteleri o dönemle kıyaslanamaz, kalite çok düştü.”

“Eskiden fen liselerinde derse girecek öğretmenlere sınav yapılırdı. Şimdi elini kolunu sallayan herkes giriyor. Bu uygulamanın yeniden yapılması ve seçme öğretmenler kullanılması lazım.”

“Eğitimde ezberciliği savunuyor. Bundan önceki dönemlerde öğretimin hep bu şekilde gerçekleştiğini söylüyor. Dil eğitiminin de ezbere dayalı olduğunu vurguluyor. Gündemde olan aktif öğrenmenin yurt dışına çıkmış birkaç kişi tarafından uydurulduğunu ve bunun öğretmeni tembelliğe ittiğini söylüyor. Öğretmen öğrenciye ‘çalış gel’ deyip kendisi yatmakta diyor. Yurt dışında böyle bir uygulama var ama orada öğretmen öğrenciden daha çok çalışır, hazırlanır; zeki öğrenci karşısında sağlam durmak ister diyor.”

“Eskiden sınıfların çok kalabalık olduğunu yalanlıyor. Bir sınıfta seksen kişi var diyorlar, altmışı gördük ama seksen hiç duymadım diyor. Kalabalık sınıflarda öğretmen ön sıralarda oturanlara öğretir, onları yetiştirir; yetişen öğrenciler diğer öğrencilere öğretir diyor. Ama ideal öğrenmenin küçük sınıflarda ve daha fazla sayıda öğretmen ile mümkün olacağını söylüyor. Yalnız ilkokulda tek öğretmen olması gerektiğini, çocukların yalnızca tek bir kişiyi model alması gerektiğini söylüyor.”

“Eski insanlar için yaşam 30-40 yıl kadardı. Bu nedenle eserlerini erken yaşlarda vermeleri gerekiyordu. Eğitim oldukça kısaydı, şimdi ise çok uzun. Yüksek lisans falan derken insanlar otuzuna geliyor. Akademik hayatına devam edecek olursa bu yaş daha da gidiyor. Eğitim uzadıkça yaratıcılık azalıyor. Şimdi üniversite okuyanlar hayata hiç hazırlanmadan mezun oluyorlar.”

“Aileler çocuklarını şimdi bakıcılara bırakıyorlar: gece ayrı bakıcı gündüz ayrı bakıcı, sanırsın İngiliz kraliyet ailesi diyor 🙂 Çocuklarını kucaklarına alacak zamanları yok, çocuklar hayattan bihaber yetişiyor. Çocukları hayata hazırlamak lazım, üniversiteden mezun olduklarında sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Kızlar kendilerini daha çabuk toparlayabiliyorlar ama erkekler uyum sağlamada çok zorlanıyor.”

“Şimdiki gençler Türkçeyi çok kötü kullanıyor, dişlerinin arasında bir şey diyorlar ne dediklerini anlamıyorum; her gün birkaç kişiyi azarlıyorum. Şive ağız özellikleri muhakkak vardır bölgelerin. Eğer kullanılacaksa tiyatroda kullanılmalı;  habercilikte, eğitimde farklı dil kullanılmaz yalnızca İstanbul Türkçesi olmalı, diyor.”

Benim aldığım notlar bunlar, tabiî ki çok objektif değildim yalnızca kendi düşüncelerimle uyuşanların aklımda kalması hiçbirimize garip gelmez sanırım. Yine de genel olarak bir fikrinizin oluştuğuna kanaat getiriyorum iyi okumalar dilerim 🙂

YAZAR BİLGİSİ
Psikolojik Danışman
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.