Ekranın Ardında Kalan Nesil

LGS ve YKS maratonunu geride bıraktık. Gözler yine başarı oranlarına, derece yapan öğrencilere, sosyal medyada dolaşan “müthiş taktik” videolarına çevrildi. Fakat kimse asıl soruyu sormuyor:
Bu sınavlar bize gerçekten ne gösterdi?
Daha çok kitap okuyanı mı ölçtük?
Analitik düşüneni mi fark ettik?
Zamanı planlayabilen, pratik zekâsını kullanan öğrencileri mi ayırt edebildik?
Elbette hayır.
Ama bu durumdan kimse rahatsız değil gibi. Ne veli soruyor, “Ben bu çocuğa gerçekten kitap okutabiliyor muyum?” diye; ne de Millî Eğitim, “Bu öğrencinin analitik düşünme becerisini nasıl geliştiririm?” diye dert ediyor.
Tam tersine, çağın hızına kendimizi kaptırmış gidiyoruz.
Tahta Tozunu Unutanlar
Dünya yeniden eskiye dönüyor.
Gelişmiş ülkelerde çocuklar sınıflara, tahtaya ve öğretmenle yüz yüze eğitime çekiliyor.
Çünkü biliyorlar ki öğrenme; göz göze gelerek, temas ederek, birlikte düşünerek olur.
Bizde ise hâlâ online platformların peşindeyiz.
Sözde “çağa ayak uyduruyoruz.”
Ama gerçekte, bir nesli ekran karşısında sessizce kaybediyoruz.
Yüz yüze derste bile 20 dakika odaklanamayan bir öğrenciden, ekran başında ne kadar verim bekliyoruz?
Öğrenci dersi izliyor, izlediğini sanıyor, sonra ilk soruda afallıyor.
Çünkü izlemek öğrenmek değildir.
Öğrenmek; zorlanmaktır, düşünmektir, mücadeledir.
Kolayı Değil, Zoru Seç!
Öğrencinin önce şunu kabullenmesi gerekiyor:
Dersler kolay olmayacak.
“Bu konuyu yapamam,” deme lüksün yok.
Telefon tutarak değil, kalem tutarak başarmayı öğreneceksin.
Online çözüm videosu izlemekle, bir sorunun çözümünü beyninize kazıyamazsınız.
Çünkü düşünmediğin bir problemi çözemezsin.
Başarmak istiyorsan:
-
Fedakârlık yapacaksın.
-
Telefonu elinden bırakacaksın.
-
Doğru arkadaşlarla yürüyeceksin.
-
Hazıra konmayacak, emek vereceksin.
-
Asla pes etmeyecek, her zaman bir yol arayacaksın.
Derse girerken “Bu derste ne öğrenebilirim?” diye düşüneceksin.
Konuyu bilmiyor olabilirsin, ama okuyarak, hazırlıklı gelerek katılım gösterebilirsin.
Ve en önemlisi; büyük bir hayalin olacak.
O hayal uğruna gece gündüz demeden çalışacaksın.
Veliler Neredesiniz?
Sevgili veliler,
“Ben her şeyini aldım, harçlığını verdim, görevim bitti,” diyemezsiniz.
O çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey sizin ilginiz.
Ona her gün şu soruyu sorun:
“Bugün okulda ne öğrendin, hadi bana anlat.”
Onunla birlikte kitap okuyun, birlikte düşünün, birlikte gelişin.
Çocuğunuzun sadece bedenini değil, zihnini de beslemek sizin sorumluluğunuzda.
MEB’e Bir Soru: Geç Kalıyor Muyuz?
Dünya ülkeleri çocuklarını teknolojinin zararlarından korumak için kısıtlamalara gidiyor.
Özellikle küçük yaşlarda ekran süresi sınırlandırılıyor.
Peki biz?
Biz hâlâ akıllı tahtalarla, tablet projeleriyle, online ders furyasıyla övünüyoruz.
Oysa ekranın arkasında kalan çocuk; hayal kuramıyor, düşünemiyor, sorgulamıyor.
Sadece izliyor.
Ve ne yazık ki zamanla düşünmeyi unutan bir nesil doğuyor.
Bunun adı: Pasif Öğrenme.
Ve bu pasifliğin bedelini çok ağır ödeyeceğiz.
Son Söz: Zihinlerimizi Geri Kazanalım
Eğitim sadece bilgi vermek değil, insan yetiştirmektir.
Ve insan ancak zorlukla, çabayla, etkileşimle gelişir.
Yapay zekâ, ekranlar, dijital platformlar… Bunların hepsi birer araç olabilir.
Ama amaç asla bu olmamalı.
Amacımız düşünen, sorgulayan, hayal eden bireyler yetiştirmekse;
önce tahtaya, tebeşire ve öğretmene yeniden güvenmeliyiz.
Zihinlerimizi geri kazanmak için önce çocuklarımıza dokunmalıyız.
Onları ekranlardan değil, gerçek hayattan öğrenmeye çağırmalıyız.
Yoksa çok geç olabilir.