Kırılmak mı, kırmaya konu olmak mı?

09.03.2021
2.036
Kırılmak mı, kırmaya konu olmak mı?

Kırılmak mı, kırmaya konu olmak mı?

Ne kadar çok kırılırız degil mi sevgili okur insanız sonuçta bu doğamızda var gibi geliyor. Hatta kırılmaktan, kırılacak yerim kalmadı diyenler vardır belki de. Kırılmak, deyimde gönül koymak, kelime anlamı olarak ‘kırmak eylemine konu olmak’ demektir. Bu kadar iç yaralayıcı bir fiil ancak bir o kadar naif açıklanabilirdi herhalde . Hem zaten kırılmak değildir o kırmak eylemine konu olmaktır, kırılsak duramazdık degil mi? 🙂 Neden kırılırız, kimlere kırılırız, kırmayı ve kırılmayı nasıl önleyebiliriz? Gelin bugün bunlardan konuşalım.

İnsan sosyal bir varlık ve biz hep birileri ile iletişim içindeyiz. Bizi yaralayan insanlar genelde en yakınımızdakiler olmakla birlikte değer verdiğimiz, onlara anlam yüklediğimiz bireylerdir onların da bize tabi. Yanımızdakiler bizi üzebildiği gibi bizde onları üzebiliyoruz. Etrafımızdakilerle iletişim kurarak büyüyüp olgunlaşıp yetişkinliğe doğru yol alıyoruz. Bunlar olurken zaman zaman üzülüp, sızlanıp, ağlayıp, içerleyebiliyoruz ama insanın bir olayı unutmasını en geciktiren şey kırıldıkları anlarmış der değerli bir hocam. Bu biraz bizimle de alakalı aslında. Kırılmanın nedenini anlamanın bir sürü parametreleri vardır. Kişi o an, anında olmayabilir, modu düşük olabilir.

Hiçbirimiz sanmıyorum her gün musmutlu olalım değil mi? Diğer bir parametre ise bazen de iletişimden kaynaklı olmasıdır. Aslında niyetimiz iyidir fakat o anın verdiği durumla öfkelenip insanları kırabiliyoruzdur. İşte o an farkına varmalıyız. ‘Bu durum beni öfkelendiriyor ve ben bunu diğer insanları kırmak gibi bir eyleme dönüştürmeyi tercih ediyorum.’ Deyip nefes egzersizleri ile o anki modumuzu dengede tutabiliriz. İletişimde problemimiz varsa buna çözüm bulmalıyız, ne kadar ılımlı bir iletişim kurarsak hem kırmamayı hem kırılmamayı öğrenmiş oluruz. Hepimize iyi gelecektir. Bir gülümseme gibi bulaşacaktır belki de. Bir de kırıldığımız durum ne ise ona yüklediğimiz anlamı bir kontrol etmek gerek. Eğer gerçekten sizin için önemli ise (ki önemli olmasa kırılmazdık zaten diyenleri duyar gibiyim ama önemli olmadığını düşünüp kırılan da çok fazla bana inanın) bu önemli bulduğunuz duruma veya kişiye yüklediğiniz sevgiyi gösterin çünkü ne sen ne de o veya başka biri durduk yere kimse kırılmak istemez.

Zarifçe konuşmak ile bunu çözebileceğinize inanın. Eğer durum ve kişi sizin için önemli kelimesinin alt metinlerinde değilse tatlı bir çizginin tam zamanıdır. Ben buna saygı demeyi tercih ediyorum. Bebekler 2 yaşına geldiklerinde anne veya bakıcı ile artık ayrışma vakitleri gelmiştir. Bu ayrışma bebeğin bireyselleşmesinin başlangıcıdır. Ben artık tuvalete kendim gidebiliyorum, artık yatağımda yalnız yatmaya başlıyorum artık yavaş yavaş anneme çok fazla ihtiyaç duymadan bir şeyler yapabiliyorum mesajını verir ve bebek bu saygının verdiği yetkilere dayanarak artık kendi yaşına uygun bireysel davranışlar sergilemeye başlar. Bu yaşta aslında anne ve çocuğun arasında gizli, masum bir saygı koyulmaya başlanır. Bu anne ve bebeği asla olumsuz bir sekilde etkilemez. Çocuk sınırlarını bilir anne o sınırları tanır anlar ve ona göre davranır.

Burada demek istediğim ailenizle ya da kırıldığınız kişi ile aranıza mesafe koyun değil. Sınır, çizgi ve mesafe, özellikle saygı anlam bakımından farklı kelimelerdir. Samimiyeti kaybetmeden, karşının da sizin gibi bir birey olduğunu, kendine ait duygu ve düşünceleri olduğunu bilerek davranmak veya daha 2 yaşında bebek ve anne arasında oluşan o tatlı saygıyı bozmadan insanlarla bu tarzda iletişime devam etmek demek istediğim, saygı duymak. 2 yaşında diyorum ama yetişkinseniz ve bu saygı kavramını yitirmişseniz tabiki de geç değil. Kırıldığınız veya kırdığınız insan ile nazik bir şekilde konuşmanız o saygıyı koruduğunuzu gösterir zaten. Nasıl ve hangi tarz durumlarda kırıldığını, kırdığınızda fark edip özür dilemeyi, bunları tartışmaya yol vermeden özellikle kavga etmeden konuşarak halletmeyi bilmek. Bunların hepsi o bahsettiğim tatlı bir saygıdır aslında. Siz, size kırılan bireyin hangi konuda rahatsız olduğunu bilir ona göre uyumlanırsınız artık ve bu durum tam tersi de işler. Diğer bir düşüncem ise olayları kişiselleştiriyoruzdur belki de.

Aslında sizi kıran birey sizin davranışlarınıza yönelik bir tutum sergilemiyordur. Asıl problem karşınızda ki kişinin var olan problemleridir. Sadece bunu size yansıtıyordur. Bizde farkında olmadan çevremize içimizde ki sorunları farklı bi şekilde yansıtabiliyoruz zaman zaman. Dolayısıyla kırılmayı önleme amaçlı durup izleyin sizi kırdığını düşündüğünüz kişiyi. Bir takım sorunlara sahip olduğunu düşünüyorsanız olay veya durumun sizin ile ilgisi olmadığına inanın. Çünkü birey bir takım sorunlarını savunma mekanizmasını kullanarak size yansıtıyor. Siz aslında dikkatsiz bir birey değilsiniz belki de içten içe o dikkatsiz olmaktan rahatsızlık duyduğu için sizi onunla itham ediyordur ya da korumacı bir bireyse öyle olmayın diye koruma amaçlı size bir takım müdahalede bulunuyordur. Yanlış ya da doğru orası tartışılır fakat alt yapıda ki olay, niyet, düşünceye bakmak daha doğru olacaktır. Olayları ve kişinin davranışlarını analiz ederseniz, sizinle alakası olmadığını görecek, kişiselleştirmeden kırılma boyutuna getirmemiş olacaksınız.

   Hepimizin hassas olduğu konular vardır. Hani deriz ya damarıma basma diye. Bir kitapta okumuştum yazar ‘Ben ne kadar çok kırılırsam o kadar güçlü bir birey olacağıma inanıyorum, karşının ve benim saygımızı koruyarak.’ demiş. Çünkü insan kırıldığı şey ne ise hangi konuda eksikse bunu geliştirmesi, güçleştirmesi gerektiğini anlıyor. Bu anda şunu demenizde fayda var: ‘Bu duruma çok kırıldığıma göre hassasmışım kendime zaman verip ağlayabilirim, bunu yazıya dökebilirim, sevdiğim bir arkadaşımla paylaşabilirim bunu bastırmadan dışarıya çıkardıktan sonra kendi içimde güçlendirebilirim.’ Bir süre sonra anlıyoruz ki eskiden üzüldüğümüze şu an gülüyor hale gelmişiz. Diğer taraftan gönül koymak deyimi halk dilinde içten içe sevmek, aşık olmak anlamına da gelir. Yani birbirimize değer verdiğimiz için mi acaba bu çabamız, aslında kırmaya değil de daha çok tamir etmeye mi çalışıyoruz sadece bunu farkında olmadan kırarak mı gösteriyoruz acaba düşünmek gerek değil mi? 🙂

Bugün günlerden çok kırıldığını hisseden insanlar diyelim o zaman ve kırıldığımız yerden güçlenelim dileğiyle,

Sağlıcakla kalın 🙂

YAZAR BİLGİSİ
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden 2018 yılında mezun oldum.  Objektif çocuk değerlendirme testleri eğitimi, Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu eğitimleri aldım. Oyun, BDT, Aile Danışmanlığı alanında seanslar vermekteyim. Yılmazlık, kaygı kontrolü, farkındalık  gibi konularında yazılar yazıyorum. Aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansıma devam etmekteyim. Umarım yazılarım size biraz da olsa katkı sağlar, iyi okumalar :)
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.