Dar alanda kısa paslaşmalar – Film inceleme

20.02.2017
2.901
Dar alanda kısa paslaşmalar – Film inceleme

 

 

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin Adı: Dar alanda kısa paslaşmalar

Oyuncular:  Erkan Can, Uğur Polat, Savaş Dinçel

Yönetmen: Serdar Akar

Süre: 120 dk

Tür: Dram , Duygusal

Özet:  Sardar Akar imzalı film, yönetmenin kendi çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği kasabanın ve ailesinin hikâyesini anlatan bir yapımdır. Esnafsporluların utkuları Amatör Kulüpler Ligi’nde şampiyon olmaktır. Antrenör Hacı’nın (Savaş Dinçel) en büyük tutkusu ise Aynur (Müjde Ar) ile evlenmektir.Aynur’un direnmesi ile kısır bir döngüye dönüşen bu tutku, gelgitlerle sürüp gider. Hacı’nın ona olan aşkını Aynur’un dışında kimse bilmemektedir.
Kendilerine profesyonel bir kulüp olma yolunu açacak olan Amatör Kulüpler Şampiyonluğu’nu kazanmak, önlenemez bir tutkuya dönüşür Esnafspor için. Ülkü Spor’un yakışıklı ve hırslı yöneticisi Cem’in (Uğur Polat) transfer etmeye çalıştığı genç ve yetenekli bir futbolcu olan Serkan (Rafet El Roman), Ülkü Spor’a kaptırılmadan alelacele transfer edilir .Takımın uzatmalı kalecisi Suat (Erkan Can), mahallenin genç ve güzel kızı Nurten’e (Şahnaz Çakıralp) aşıktırNurten ise bu tutkunun farkında değildir. Serkan’ın transferi takımdan çok mahallenin genç kızlarını etkilemiş, kızların özellikle de Nurten’in takıma ve maçlara ilgisini arttırmış evlerinin pencerelerinden takımın antrenman ve maçlarını büyük ilgi ile izlemeye başlamışlardır. Nurten’in takım arkadaşı Serkan’a olan ilgisi de bardağı taşıran son damla olur Suat için.

HEP YEŞİL KALAN ÇAMLAR VE HEP SARARAN ÇINARLAR…

İnsanoğlunun kendi yaşam koşturmacasından 120 dakikasını ayırıp gözünün önünde bir ekran bulunmasına, aklının içinde ise izledikleriyle alakası olmayan fikirlerin dolaşmasına günümüz dünyasında “sinema filmi izledim”  denmektedir. “Dar alanda kısa paslaşmalar” sinema filmi de tam bu noktadan izleyicinin can damarını yakalar ve aklın içindeki fikirlerin koşturmacasına 2 saatlik bir ara verilmesini sağlar. 1980li yılların sonunda doğup 1990lı yıllarda çocuk olan bizler için bile bu film bu denli etkileyiciyken bizden bir önceki kuşakta kimbilir nasıl etkiler bırakmıştır…

Sıradan, hayat gailesi içinde koşturan yahut durmayı başaran insanların yaşadığı sıradan bir mahalle ve içlerinde hala ilk canlılığını koruyan futbol aşkı… Ailelerin çocukları işten alıkoyuyor diye kızdığı, ama bu sayede onları tüm kötü alışkanlıklardan da uzak tuttuğunu çok geç fark ettikleri, mahalle antrenörü Hacı… Hacı ile Esnafspor’ un 5 yıl süren, hiç küme düşmesiyle sonuçlanmayan ancak aynı zamanda Hacı’ nın ölümüne kadar da hiç de şampiyonluk alınamayan bir zaman dilimininden kesitler sunan bu film, toplumsal değişimin toplumun en küçük birimini dahi nasıl kısacık bir süreçte etkisi altına aldığını mercek altına alıyor…

Hacı’ nın mahallede çok sevilen bir insan olmasına rağmen geçmişinin hiç bilinmemesi durumu toplumun kökenlere bakmaksızın her bireye nasıl kucak açtığının bir göstergesidir. Bu duruma bir diğer gösterge de “torba” lakaplı Suat’ ın Nurten karekteri için büyük bir aşk beslemesine rağmen Serkan ile evlenmesine baş eğmesi, hatta düğünlerine dahi katılmasıdır. Bu iki göstergeyi sosyolojik açıdan yorumladığımızda farklı kişiler arasındaki ilişkilerin küresel toplumsal ilşkilerle nasıl sıkı sıkıya bağlı olduğunu görürürüz. Suat’ ın Nurten ile Erkan’ ın düğününe gösterdiği hoşgörü ve koşulsuz kabullenme, bireyler arası ilişkiyi, mahallenin Hacı’ yı sorgusuz sualsiz kabullenmesi durumu ise toplumun bireyle olan ilişkisini örnekler ve bahsi geçen bu her iki ilişki de birbirini etkiler.

Hacı’ nın ölmeden önce söylediği; “herkes birileri için bir şeyler yapmalı… Anneniz için bir şeyler yapın, babanız için, kardeşiniz için, karınız için bir şeyler yapın. Hiç olmadı bir çocuk yapın, onun için bir şeyler yapın… İyi şeyler… Ama onlar için yapın, kendiniz için değil” diyerek hayat felsefesini özetlemesi, içinde bulunduğu toplumun da genel görüşünün ana temasıdır… Hiç tanımadığı, bilmediği bir mahalleye yerleşerek, -kendi için değil- başkaları için uğraşarak, aldığı sert eleştirilere rağmen inandığı yoldan dönmeyerek çevresindekileri de etkilemeyi başarmıştır.

Hacı’ nın ölümünden sonra takımın satılması, forma renklerinin değişmesi, inanılan değerlerin kaybolması, insanların büyük çarkların içinde ufacık bir dişli haline gelmesi, mahallelilerin artık bir takımının olmaması seyirciye “bu kadarmış, bu küçük mahalle de toplumsal değişime ayak uydurmuş” diye düşündürtmek üzereyken son sahnede Suat’ ın mahallenin küçük çocuklarını çalıştırması hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini seyirciye aşılamakatdır.

12 yaşında bir film olmasına rağmen hala güncelliğini koruyor olmasının nedeni bir mahalle ve bir futbol takımı sayesinde tüm bir Türkiye’ nin modern çağlardan postmodern zamanlara geçerken neleri kaybettiğini ve bunların karşısında neleri kazandığını çok net bir şekilde özetliyor olmasıdır. Bir yandan profesyonel olma isteği, diğer yandan ise amatör ruhu kaybetmekten korkma duygusunun damarlarda kol gezmesi şu anki toplumsal yapımızın da sosyolojik bir kesitidir. Toplum olarak bir yandan yeniliklere ayak uydurmaya çalışırken, diğer yandan da eski değerlerimizi de yanımızda taşıdığımız bir bavula sığdırmaya çalışıyoruz. Yeni zamanlar bize “çağın gerektirdikleri şunlar şunlar, diğerlerini yanına almana gerek yok” derken biz ısrarla bizi biz yapan, köklerimize bağlı olmamızı sağlayan değerlerimizi, inanışlarımızı, düşünce yapılarımızı ve hatta duygu kalıplarımızı dahi yanımızda taşımak istiyoruz. Filmde de Esnafspor bir yandan profesyonel takım olmak, yeni formalar giymek, kalabalık seyirciyle oynamak, farklı takımlarla karşılaşmak isterken diğer yandan da takım içindeki dostluğu kaybetmemek, mahallenin desteğinden uzak kalmamak ve maddi hırslardan kendilerini uzak tutmak istemektedir. Bu durum da sonu gelmeyen sancılara neden olmakta, kendileriyle ilgisi olmayan ama çıkarların çatışması nedeniyle muhatap olmak durumunda kaldıkları “uzak diyarların uzak takımlarının yöneticileri” ile aynı masaya oturmalarıyla sonuçlanmıştır. Toplumda da aynı şekilde değişim istenir, ancak bir yandan da değişimin getireceği yeniliklere uyum sağlanamamaktan korkulduğu için tedirgin adımlar atılır.

Suat’ ın aşk acısı çektiği süreçte Hacı’ nın ona “ressam olur insanlar kazıya kazıya ya da resim olurlar kazına kazına” demesi ve Suat’ ın iç çekerek “beni fena halde kazıdılar” demesi bizim aklımıza filmin en önemli önermesini getirir; “hayat fena halde futbola benzer”… Futbolda da ya dört pas yapılır %90 gol olur, bir diğer deyişle ressam olunur ya da yanlış veya yetersiz bir savunma ile gol yenir ve resim olunur… Ya da çok yetenekli olunmasına rağmen iyi bir takımı yoksa kişinin hiçbir yere ulaşamayacağı durumu ile toplumdaki yetenekli insanların yanlış ekip tercihleriyle silinip gitmesi de eş değerdir.

Dar alanda kısa paslaşmalar filmi son olarak izleyicilere “kapalı dükkana kira ödemişiz” cümlesini anımsatır…Sonu olmayan, devamı gelmeyecek olan vaatlere, beklentilere toplumun inanmamasını, boş hevesler, heyecanlar, umutlar, hayaller bağlamamasını öğütler…

Her film toplumun bir yansımasıdır… Her filmin durduğu yer, baktığı açı, gördüğü renkler, olaylar, kişiler farklıdır ama değişmeyen tek bir şey vardır; o da aslında her beyaz ekranda kendi yaşantımızı izlediğimizdir; farkına varsak da varmasak da…

 

Bingül UZEL
Uzm. Psikolojik Danışman
bingul_1986@h

 

YAZAR BİLGİSİ
Rehberlik Servisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.